Arap basınında geçen hafta: ‘İsrail Lübnanlaşıyor mu?’

By | April 17, 2023

Arap ülkelerinin Suriye ile ilişkileri normalleştirme adımları ve Suriye’nin Arap Ligi’ne geri dönmesine yönelik çabalar, bu hafta da Arap dünyasının ön sıralardaki gündemlerinden biriydi.

Uzun bir aradan sonrasında Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdat’ın Mısır’ın başkenti Kahire’ye yapmış olduğu ziyaret, Arap gazetelerinde Suriye’nin Arap Birliği’ne yine dönüşü için mühim bir adım olarak görüldü. Sadece bazı yorumlara bakılırsa, Mısır, Suriye’nin yine Arap Dünyası’na dönüşü için “ana kapı” olarak görünmek istemiyor. Mısır basınının böylesine mühim bir ziyarete oldukça fazla yer vermemesine bu kaygı sebep gösteriliyor.

Sadece Mikdat’ın ziyaretinin ne anlama geldiği ve uzun bir aradan sonrasında gerçekleşmesinden ziyade gündeme damgasını vuran gelişme Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin yakında görüşeceğine dair çıkan haberler oldu. İki önder arasındaki görüşmeyle ilgili ihtiyaç duyulan adımların atılması için Mısırlı bir heyetin yakında Şam’a gideceği ifade ediliyor.

İSRAİL NEREYE?

İsrail’de sular durulmuyor. Aşırı sağcı Netanyahu hükümetinin yargının yetkilerini kısıtlayan düzenlemelerine karşı haftalardır devam eden gösteriler geçtiğimiz günlerde netice verdi ve Netanyahu düzenlemeleri askıya aldığını deklare etti. Sadece karşıcılık düzenlemelerin tamamen iptal edilmesini istiyor ve bu bağlamda gösterilerine devam ediyor.

İsrail’de uzun süredir devam eden bu kriz ve siyasal gelişmelerin İsrail toplumunda yarattığı kutuplaşma Arap dünyasında “İsrail’deki sitemin gücünün” sorgulanmasını bununla beraber getirdi.

Birçok yazar son gelişmelerin İsrail’deki sistemin görünmüş olduğu şeklinde kuvvetli ve krizleri aşabilecek durumda olmadığını açığa çıkardığını savunurken,  İsrailli yetkililerden toplumun bölünmesine yönelik gelen ikazları örnek gösteriyor. Zira buna dair uyarıların cumhurbaşkanı tarafınca bile yapılması ortadaki durumun vahametine işaret ediyor. 

‘MISIR SURİYE’NİN ARAP DÜNYASI’NA DÖNÜŞÜNÜN ANA KAPISI MI?’

Mısır, birçok başkentin Şam’a yönelik açılımlarını, daha ilkin Suriye’yle olan gizli saklı görüşmeleri açıktan yürütmek ve bölgedeki yeni denklemlerde kendine bir yer edinmek için bir fırsat olarak görmüş oldu. Bazı ülkeler Suriye rejimi mevzusundaki tutumlarını değiştirip, onunla Arap ülkelerinin çıkarları doğrultusunda ilişkilerini iyileştirme ve İran’ın Suriye’deki tesirini zayıflatma yoluna girdi. Bu bağlamda, Kahire de Suriye mevzusunda marjinal kalmamak için ona yakın duruyor. 

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal El Mikdat’ın cumartesi günkü Kahire ziyareti, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönebilmesi hususundaki görüşmelerde Mısır’ın da taraf bulunduğunu teyit etmek içindi. 

Arap ülkeleri, her ne kadar El Mikdat’ın Kahire ziyaretini, Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şükri’nin geçtiğimiz Şubat ayında meydana gelen yıkıcı depremin peşinden Suriye ve Türkiye’yi kapsayan ziyaretine bir karşılık olarak görünse de, müthiş politik bir adım olarak değerlendirdi. 

Sadece iki ülke arasındaki işbirliğinin hacmi, ABD Birleşik Devletleri şeklinde bazı ülkelerin hesaplarına bağlı kalacağa benziyor. Zira ABD, Şam ile normalleşme adımlarının kendisine karşı bir koza dönüşmesini ve Suriye’yle ilişkileri normalleştirmek adı altında Rusya ve İran’ın bölgedeki tesirinin artmasını istemiyor. 

Suriye Dışişleri Bakanının Kahire ziyaretine Mısır basınının ilgisinin nispeten azca olması dikkat çekti. Gözlemcilere bakılırsa bu durum, ziyarete yönelik beklentileri dizginlemek içindi. Ek olarak Mısır, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşünün önündeki büyük kapı olarak görünmek ve bu mevzuda kendisinden ilkin Şam’ı ziyaret eden Arap devletlerin tepkisini çekmek de istemiyor. (Londra merkezli El Arab Gazetesi)

‘İSRAİL LÜBNANLAŞIYOR MU?’

Arap Baharı vakalarından bu yana, mühim sayıda politika araştırmacısı, Princeton Üniversitesi’nde Ortadoğu mevzusunda uzmanlaşmış ve İngiltere doğumlu bir profesör olan Bernard Lewis’in Foreign Affairs dergisinde gösterilen meşhur bir makalesini yine yine gündeme getirdi. 1992 sonbaharında gösterilen yazının başlığı oldukça gizemli ve tartışmalıydı: “Ortadoğu üstüne yine düşünmek.”

Lewis makalesinde, Ortadoğu bölgesindeki Batılı değerleri benimseyen tek demokratik modele yönelik  – ki burada kastettiği devlet İsrail’di –  tehditleri ve tehlikeleri ayrıntısıyla söyledi ve bu modelin her ne şekilde olursa olsun korunması icap ettiğini belirtti. 

Lewis’in makalesi, İsrail dışındaki tüm Ortadoğu bölgesinin bigün Lübnanlaşacağı tahminiyle bitiyor. Zira ona bakılırsa, bölgedeki tüm devletler yeni ve yapay devletler. Lewis’e bakılırsa, söz mevzusu ülkelerde devleti bir arada tutacak gerçek bir sivil cemiyet olmadığı ve derin bir ulusal duygu olmadığı göz önüne alındığında, buralarda merkezi gücün zayıflaması durumunda bu ülkelerin kaderinin devletin kurumlarının yavaş yavaş erimesi ve çökmesi olacağını öne sürüyor. Tıpkı Lübnan’da olduğu şeklinde; kaos, devamlı devam eden çekişmeler, savaşan mezhepler ve aşiretler ve çeşitli parti ve bölgelerin bu savaşlara iştirak etmesi…

İsrail’de siyasal ortamın yine alevlenmesi, köktencilik sağın şahinlerinin yandaşlarını sokağa çekme tehditleri, ülkenin en büyük sendikasının genel bırakım çağrısı ve Tel Aviv havaalanının kapatılması şeklinde gelişmelerden sonrasında akıllara gelen tek sual şu: Acaba Lewis yaşasaydı bu durum karşısında ne derdi? 

Bugün İsrail’de yaşananların, İsrail’in “Lübnanlaşmasının” başlangıcı bulunduğunu söylemek abartı olabilir. Sadece bu süreç kesinlikle iç durumun kırılganlığını ve siyasal çatışmanın iki tarafı arasındaki büyük uçurumun boyutunu ortaya çıkardı. Ve şu kati ki, bugün İsrail toplumunu tehdit eden en büyük çekince İsrail toplumun kendisidir. (Hüseyin Şobakşi / Suudi Doğu’ül Evsat Gazetesi)

‘İSRAİL BÜYÜK VE GÜÇLÜ BİR DEVLET Mİ YOKSA DEĞİL Mİ’

İsrail bu günlerde kurum yıl dönümünü kutlamaya hazırlanıyor. Sadece bu yılki bağımsızlık günü kutlamaları geçen seneki kutlamalardan değişik olarak kendine özgü bir çıkmazın içinde geçecek. Daima için ordusunun gücüyle, halkının devletle olan uyumuyla ve onu baskıcı yönetimlerin egemen olduğu bir bölgenin kalbinde bir demokrasi vahası haline getiren siyasal sisteminin canlılığıyla övünen İsrail, bugün ayakları üstünde sağlam duramayan ve kendi içinde bölünmüş bir durumda. Ek olarak birkaç ay ilkin kurulmuş olan hükümeti ise kontrolü yitirmiş görünüyor ve sokaktaki halk hareketlerini zapt edemiyor. İsrail tarihinde daha ilkin benzeri görülmemiş bu durumun direkt sebebi, hükümetin “yargı reformu” adı altında ülkenin yargı sisteminde yapmayı amaçladığı köklü değişimlerdir. Oldukça açıktır ki, hükümetin yapmak istediği bu değişimler, ülkedeki yüksek yargının yetkilerini tırpanlamak içindir. 

İsrail’de birkaç haftadır yaşananlar dikkatli ve geleneksel olmayan bir halde okunup değerlendirilmelidir. Bazı kesimlere bakılırsa bu yaşananlar, İsrail’deki demokratik sistemin ne kadar kuvvetli ve kendini yenileyebilen bir sistem bulunduğunu ve çoğunluğun istibdadını engellediğini göstermektedir. Bu tip geleneksel değerlendirmelere bakılırsa, İsrail’in bugün içinde bulunmuş olduğu durum geçicidir ve demokratik kurumlar bu krizi aşabilecek durumdadır ve de uygun çözümü bulacaktır. Bu da, ya tarafları ikna edebilecek orta bir yolun bulunmasıyla ya da erken genel seçimlere gidilerek yapılacaktır. Sadece seçimlere gidilirse ve sonuçlar son seçimlere benzer halde gelirse bu sefer karşıcılık bu değişimleri engelleyemeyecektir. Sadece seçim neticeleri tam aksi bir halde olursa da, Netanyahu hükümetinin yapmak istediği bu değişikliklerin halk tarafınca reddedildiği teyit edilecektir. Bu da, halkın istediğini demokratik yollarla alması anlamına gelecektir. Sadece, buna benzer senaryolar, demokrasinin tam anlamıyla oturmuş olduğu ülkeler için geçerlidir. Köktencilik ırkçı bir kesimin ülkeyi yönettiği işgalci bir devlet olan İsrail için değil. Köktencilik ırkçılık ve demokrasi bir ülkede aynı anda barınamaz. İşte İsrail’in içinde bulunmuş olduğu çıkmaz tam burada karşımıza çıkmaktadır. Zira bu durum bizlere aslına bakarsak İsrail’in görünüşte kontrolü elinde tutan kuvvetli bir devlet bulunduğunu fakat özünde kırılgan ve çelişkilerle dolu bulunduğunu gösteriyor. (Hasan Nafia / El Arabi El Cedid Gazetesi)